MEHMET AKİF VE YOZGATLI İHSAN EFENDİ’DEN GÜNÜMÜZE MESAJLAR
Yozgat'ın yirminci yüzyılda yetiştirdiği değerli evlatlarından birisi olan Mehmet İhsan Efendi, dini ilimler sahasındaki hizmetleri ve Türkiyat konusundaki çalışmaları yanında İstiklal Şairi Mehmed Akif Ersoy ile yakın dostluğu ve beraberliği ile de tanınmaktadır.
Şeyhe değil Alim Hocalara İhtiyaç Var
Osmanlı devletinden kalmış Mısır'a dair dört yüz elli senelik Türkçe vesikaların Arapçaya tercüme olunması için, Abidin Sarayı denilen Kraliyet Sarayı'nda bir tercüme kalemi kurulmasına karar verilmiş ve imtihan açılmış. Ihsan Efendi imtihanı kazanarak, burada vazife almış.
Bir zaman sonra da, ayrıca, Sultan Mahmud Tekkesi'ne müdür olarak tayin edilmiş. Burası eskiden tekke imiş. Ancak İhsan Efendi, vakıflara müracaat ederek, "Ben şeyh değilim, hocayım. Bugün dervişten ziyade, âlim hocalara ihtiyaç var. Açıkta kalmış talebeler var, onları buraya alalım." demiş.
Sahte Şeyhlere Seslenirken
Âkif; günümüzde Türk milletini arkasından hançerleyen sahte şeyhlere ve hocalara bir asır öncesinden seslenmektedir.
İlme inanan, dinin yirminci asrın anlayışı ile beraber yürümesi lüzumunu ortaya koyan, ileri ve yeni kafalı din adamlarına ihtiyacımızı belirten bir fikir adamıdır.
Rahmetli şair, ilim konusunda bugün bile çoğumuzdan, hele kendisine geri diyenlerden fersah fersah ileridedir. Batıdaki ilmî gelişmeyi, terakkiyi çok yakından takip eden Âkif, yakın bir gelecekte atom enerjisi elde edileceğini, şaşılacak bir sezişle daha tâ kırk yıl önceden görebilmiştir.
Dostu Sen Kazan
Mehmet Akif darb-ı mesellere çok meraklı idi. Hâfizasında pek çok darb-ı mesel vardı. Bir mecliste mutlaka birkaç tane söylerdi. Vâlidesi çok emsâl bilirmiş. Ondan çok istifade etmiş.
Yozgatlı İhsan Efendi anlatıyor:
Bir gün bu mevzuda görüşüyorduk. Dedi ki:
“İhsan Hoca! Sizin Yozgat’taki darb-ı meselleri toplasan ne güzel olur!”
Bunun üzerine bana bir heves geldi. Hayli emsâl topladım. Bunları Üstad’a okudum. Çok memnun oldu. Hele bir tanesini çok beğenmişti:
“Dost kazan, düşmanı anan da doğurur.”
Türk’e Hiçbir Kavmin Horoz Olmasına
Evet, ona tam bir İslâm şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslâm şairi! Fakat, Türk daima başta kalmak şartıyla.
İlk millî kaynaşma ve savaşlarda üstat Balıkesir'e gelmişti. Onun samimî arkadaşlarından biri Gönen'e teşkilât kurmaya gitmişti. Dönüşünde o arkadaş dedi ki:
- ( …)'ler Türklere cefa ediyorlar. Millî teşkilâtı boğmaya çalışıyorlar.
Akif'in o zaman hiç düşünmeden, kükreyerek verdiği cevap şudur:
- Orada bir Türk Ocağı açınız ve mücadele ediniz!
Akif'in beraberinde bulunan İstanbul'dan gelen bir kişi, Üstat, sizi Türkçü görüyorum. demek istedi. Akif'in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:
- Ya ne zannediyorsun? Türk'e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem!
Akif’in görüşlerinin temelini oluşturan millet ülküsü ve İslâmlık ülküsüdür.
Çünkü Akif, Türk milletinin öncü ve kurtarıcısı olduğuna inanır ve Türklük yıkılırsa İslâmlık da sönecektir.
Bu haber 6266 defa okunmuştur.